uyanış ~etki~



~şimdi~
Sonra kendime dur dedim yeter ama artık.

Tabi bunu sesli söylediğimi asansörün sıkışıklığında bu ne ya şimdiyle başlayan mızıldanmalarla anlamam zor olmamıştı.

İki lise öğrencisinin kısık sesli fısıldaşması ben de koca asansörü yıkma isteği  uyandırmıştı.Neden lise öğrencilerinin stajlarını bizim şirket üstlenmek zorundaydı ki. Bedava çalışan isteğiyle yanıp tutuşan karakterini sevmediklerimin daha bir gözüme batmasını sağlayan bu duruma ne kadar daha katlanabilirdim bilmiyorum.

Ama yeterdi artık bıçak kemiğe dayanmış, na burama kadar gelmişti.

İlk durduğu yerde fırladım asansörden kat üç benim kata daha dört kat var olsundu artık önemli olan iş değildi içimde kurtarılmayı beklenen senelerce mapus yatmış bir ben vardı ve ben ancak kendi katıma çıkana kadar yavaşça bu cesareti toplayabilirdim kendimde.

Yılların oturmaklığıyla hantallaşmış bedenim iki merdiveni çıkmamla bana dinlenme sinyalleri vermeye başladı.Umursamadım artık değişme zamanıydı her haliyle. Belki günlerdir uykusuz olmam yıllardır başımda olmayan aklımı başıma getirmişti sonunda.
~üç ay önce~
Önce apartmanı üstünkörü temizleyen kapıcıya kızdım. Çöpleri de kokutmadan almıyorsun zaten dedim bir de üstüne. Sonra adama öyle bir bakış atıp çıktımki adamın şaşkın ifadesiyle bile öfkem dinmedi yol boyunca.

En yüksek rütbelisinden en küçüğüne herkes işinden kaytarmanın bir yöntemini buluyordu.

Ben mi elbette bu toplumun bir parçasıyım. Öğrenciyken her zaman bahanelerim orjinal olurdu mesela zekamın parlaklığını ölçeklendirmek için bahanelerime bakmak yeterliydi. Ve neymiş efendim bahaneler acizler içinmiş. Biz bunu duyduğumuzda bahanelerin pamuk döşeğinde bize raks ediyormuş gibi görünen çalışanları izlerdik.Pek tabi olarak oldukça keyifliydi.

Sonrası iş hayatı staj da patronun gündelik işlerini yapmamak için de bahaneler ürettik aynı yaratıcılıkla.Artık haklılık payımız vardı bir kez ucunu tuttum mu da bırakmak bilmezdik. İki ayda bir muhakkak iki gün hasta olur bir gün de bir işimiz çıkardı. Hayattı içinde olduğumuz ve oldukça inandırıcıydık. Ha bu anlattığım benim hikayem oldukça basit ve mantığa yatkın oyunlar oynadım ben hep, risk sevenlerin oyunları hep daha eğlenceliydi ve yakalanınca sonuçları daha az katlanılır.

Şurda bulunduğum üç yıl boyunca çalışan herkesin hayat hikayesini dinleme fırsatı bulmuştum. Kimi isteyerek kimi yapmacık bir sıkılganlıkla açılmıştı bana. Öylesine ketum görünüyordum ki dışardan onlara hikayemi sormak bir kenara kendi hikayeleri hakkında bir yorum dahi istemiyorlardı benden. Böylesine bir üç yıl. Öğle yemeğinde ne yiyelim sohbetiyle yarın ne giyelim sohbetleri arasında sıkışmış gibiydim.

Her neyse tüm bunlar artık alışkanlıklarım olmuştu.Değişmek ve değiştirmek aklımdan çoktandır geçmeyen kelimeler.

Çalışanlardan bir kısmının işten ayrılacağını epeydir duyuyorduk. Ve bu gibi şeyler her zaman söylenince inandırıcılığını yitiren şeylerdi. O gün işten çıkan üç kişi pek de yakın olmadığım kimselerdi. Elbette merhamet denen duygumu yitirmemiş olsaydım eğer, suratlarında benim dahi üzülebileceğim ifadelerle geçtiler bizim bölümden.

Ertesi gün asıl bomba yeni gelenler.

Biri benden genç diğer ikisiyle nerdeyse aynı yaşta olduğumu sanıyorum. Sanıyorum çünkü geldiklerinden beri benim dışımda herkesle konuştular ve ben hep sohbet dışı bırakıldım.

Ah tabiki alışık olduğum bir durum değildi her ne kadar sevmesem de bir küçük daveti haketmeyecek kadar kötü bir görüntüye sahip bir günümde bile değildim.

Yıkılmıştım herkes kaynaşıyordu ben yok sayılıyordum.

Korktuğum bir şekilde başıma gelmemişti. Bu üç kişi kimseyle ilk günki kadar yakın olmadı ama ben hala görünmezdim.

Öğle yemekleri kabusum olmuştu.Nasıl bana bir merhaba bile denmezdi.

Yememeye başladım.

O üç kişiden sevimli bir bayan beni bir gün öğle yemeğine davet etti.Şok olmuştum ama kabul ettim elimde değildi merağım beni yönetmeye çok uzun zaman önce başlamıştı.

Onların sıradanlığı beni kendime getirmeliydi umduğum buydu.

Ama o üç kişi bu kokuşmuş ruhlarla dolu şirketin yaşayan ruhlara sahip tek çalışanlarıydı.

Hayat bana göre bu tekdüzelikti.Nasıl olur da diğer çalışanlar benden çok daha önce bu kimselerle tanışan şanslı kimseler eskisi gibi hayatlarına devam edebilmişlerdi anlamış değildim.

O gün tüm işlerimi bitirdikten sonra onlarla sohbet için bölümlerine gittim. Gitmişlerdi hepsi bir anda.

Ertesi gün yine yoklardı.

Sonra işten ayrıldıklarını duyduk yerlerine çok geçmeden yeni robotlar geldi.
~şimdi~
Buraya yapışıp kaldığım müddetçe böyle kimseleri tanımam mümkün değildi.Zorunlu olmadığım müddetçe iletişim bile kurmazdım.

Madem öyle kendimi zorunlu kılmalıydım. Bunu tek yolu bu kokuşmış mekandan havalı bir şekilde çıkmaktı.

Merdivenlerin son bulduğu noktada tüm enerjimii toplamıştım.

Masama geçip çoktandır masaüstümde duran istifa dilekçemi yazıcıdan çıkarttım.Özenle katlayıp zarfa yerleştirdim.

Masama göz attım nerdeyse kişisel hiç bir eşyam yoktu.Bugünler için sevindirici bir haberdi belki ama burayı hiç benimsemediğimin göstergesi oluşu aynı zamanda beni hüzünlendirmişti.

Dilekçeyi her zamanki donuk ifademle uzattım.

Neden diye sorulmadı.

Bir kaç eşyamı alıp vedasızca ayrıldım.

Artık bıçak kemiğe dayanmıştı ve ben akan kanı yeni farketmiştim.

Şimdi toparlanma zamanıydı.


--bir öykü denemesi--

Yorumlar

  1. Oldukça uzundu şeymacım ama sonuna kadar okudum..hikayelerin iyi ve akıcı..Belki biraz daha kısa tutabilirsin, devamı gelecek şekilde..Nacizane tatlım benim..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. evet bu baya uzun kaçmış elimden:) devamı gelecek şekilde yazınca devamını çok uzun süreye yaydığımdan tereddütle yaklaşıyorum o mevzuya ama elimden geldiğince kısa tutmaya çalışıcam bundan sonra uzun yazıları okumanın güçlüğünü bilmeme rağmen kaçıverdi elimden kesebilemedim:DD
      çok teşekkür ederim hem tavsiyen için hem yorumun için :))

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar