Kabullenenediğim Bazı Şeyler

Kendimi tirajı düşmüş bir dergi gibi hissediyorum blogcum. 

Yazarları derginin kapatılacağı gerçeğiyle mahzun. Boynu bükük ve sessiz. Her şeye rağmen gayretli de üstelik. Yeni yazılar getirmişler yanlarında. Birkaç şiir düşüyor masaya, birkaç öykü ve pek çok gözyaşı.

Kendimi askıya alıyorum akşam üstleri. Suspend ediyorum, düşünmüyorum. Koca dünyada türlü dertlerle boğuşan insanları düşünüyorum. Selle, depremle, zulümle, açlıkla sınanan insanları düşünüyorum. Gazze'yi düşünüyorum. Bir Ramazan günü ne yandan geleceği belirsiz kesin bir saldırıdan. Verecek canımdan başka kalmamışken tam. Bir Cuma namazında saflar arasında kat kat büyürken vurulup secdeye varıyorum. Secde bana varıyor. Secdeye karışıyorum damla damla. Secdeleşiyorum.

İsmimi değiştiriyor zalimin biri. Biri ibadetime mani olmak istiyor. Unutayım istiyor kendimi. Kendim hariç her şey olabilirim. Bunun adına özgürlük deniyor. 

 Fransa'da nefretle bakılan birine dönüşüyorum. Yaşadığın ülkede üvey evlat oluvermenin ne demek olduğunu düşünüyorum. Sadece inandığım için bana düşen bu lokmayı yutmak zor geliyor. Birinin tek boynuzlu ata inanması saygıya layıkken, türlü çeşit aksesuarlar bir şeyleri temsil etmezken, olabildiğince sade bir halin insanları rahatsız edebilmesine hayret ediyorum. 

Kamplarda türlü zulümle yaşayan kardeşlerimizi düşünüyorum. Annesine, kardeşine edilen zulme seyirci tutulan. Her günü ıslak ve yorgun. Yediğim yemekten utanıyorum diyordu insanlar. Bana düşmeyen ateşi ben düşlüyorum. Ancak böyle insan olabilirim. Küçük ayaklarıyla kilometrelerce yol yürüyen köy çocukları hala masum. Benim köyüm değil diye es geçemem onları. Başının üzerinde köyüne su taşıyan o kız hala masum. Çamurlu suyla doldurduğu kovasıyla belki iki gün rahat edeceğini düşünen o kız, hala masum. 

Kalbim küçülüyor akşam üstleri. Buruşuk bir et parçasına dönüşüyor. Ne hayatlar var diyorsun. İşe gidip gelmeli. O videolar, o kahkahalı, o iğrenç ağızlarında şapırtılı, yemeğe ve şehvete olabildiğince iştahlı. Sonra sonra anlıyorum bazı şeyleri. Kirli elleri dokunmasın diye geçirdiğim bir ömür. Döktüğüm litrelerce gözyaşı. Güçsüz olduğum için değilmiş Allah'ım. İnsan olduğum içinmiş meğer. Meğer üzülmek yakışıyormuş insana. Biri üşürken titremek. Sepetlerce alış veriş ve kredi kartı ekstresi. Sadaka verirken titreyen elim. Benim değil,benim değil,benim değil.  Evim olmazsa ölürüm, arabam olmazsa kalp krizi. Hayat böyle 0.99 bilmem neyin faizi. Başka türlü sahibi olamıyorsun hiçbir şeyin. Neyin?

Zehrin. O kadar normal ki tövbeye varmıyor dilin. Kabullenemiyorum. 

Yorumlar

  1. Ne güzel yazmışsın. Günümüzde her şey tam da böyle. Eskiden bir olurdu insanlar. Şimdi gözünü kapatmayı tercih ediyor. Zaten sürekli sadece kendini sev, kendin için yaşa diye diye bencil bir topluma çevirdiler bizi. Fedakarlık yapan, düşünceli olan enayi yerine konuluyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kendimizi sevelim tabi de bu tamamen kendimizle ilgilenelim gibi bir çağrı deil bence. Çünkü biz komşusu tokken aç yatan bizden değildir diyen, kendi için istediğini kardeşi için istemeyen iman etmiş olmaz diyen bir Peygamberin (s.a.v.) ümmetiyiz.

      Sil
  2. Çok güzel ve çarpıcı olmuş.. İç döküş gibi bir yazı ama aslında okuyanda bir uyanış yaşatıyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim. Her zaman uyanık kalamasak da ara ara yüzümüze su çarpmak iyidir diye düşündüğümden ortaya çıkan bir yazı. :)

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar