Balkanlar, Dostluklar, Sosyal Medya ve Bazı Seyler
Sevgili blogcum,
Kimseye açıklama borçlu değilim. Suçlamalarla yol almayı deneyin bakalım, o yol sizi nereye götürecek? Bense, pek iyi yerlere gidemeyeceğinizi içten içe biliyorum.
Ekmediğiniz tarlalardan biçmek sizin için bile güç. Tohum kuru ve ümitsiz. Tohumun gönlünü etme niyetinde de değilsiniz üstelik. Tohumdan tek istediğiniz meyve. Tohum çatlamak istese de kabuğu çaresiz. Tohum kaç bahardır susuz, güneşsiz, belki de topraksız.
Balkanlara seyahat ettim. Seyahatin iki ucu var: biri eziyet, biri mükafat. Hiç beklemediğiniz bir şey gelip yakanıza yapışıyor. "İşte ben geldim," diyor.
Benim yakama kıyas yapıştı. Görünen, görünmeyen. Bu insanlar kim? Bu ağrılar niye? Sesini duymadığın ruhun acı çekiyor. Sen gör diye. Kıstıkça kısıyorsun sesini. Bitecek mi? Dinlenmek için hasta olmayı beklemek reva mı mesela bir bedene? Ya da oturmak için sakat mı kalınmalı? Bin türlü hikâye.
Bir gözyaşıdır, peşimizi bırakmadı. Bırakmasın, razıyız. Yine de yutkunarak da olsa “yorgunum” demenin verdiği rahatlık.
Seviyorsan, gidemeyeceğin yol yok. Bin türlü planı uydurmanın, yolları kısaltmanın imkânları var. Her zaman değil belki ama çoğu zaman var. Sevilmek de sevmek de, işte böyle çabayla güzel.
Güzelin güzel olduğu bir başka hikâye. Neden açı önemli? Oysa her açıdan güzeldin sen, hem de filtresiz. Çizgilerin ve başka başka türlü izlerin. Bir mahinur değildin belki ama sendin.
Neden bilhassa bir topluluk önünde yakınlarımızı incitmekten çekinmeliyiz, birbirimize hatırlatalım. Değişik kabalıklar görüyorum. Zarifçe ört kusurlarımı. Çünkü sen de mükemmel değilsin, en az herkes kadar. Mükemmel olmayışın seni yormasın. Bak, dağılmış şalın, üstüne bir damla yağ bulaşmış. Uykudan uyanmışsın. Mükemmel görünmenin yollarını aramıyorsun — ne güzel. Düşüyorsun. Elinden eşya düşüveriyor. Ne güzel. Farkındasın. Şimdi topla, yerdekileri toplar gibi kendini. Sen eksik değilsin. Böylece tastamamsın. Böylece güzel.
Seni de üzdüler, bilerek bilmeyerek. Ve kızgınsın. İçinde bir kıvılcım olarak durmakta öfken. Korkma. “Korku, aklın katilidir,” diyordu Paul Muaddib. Öfken de sensin. Su da sensin ateş de.
Şimdi makul sebeplerin hepsi aptalca. Bütün defterler için bir uzun çizgi. Ne değişti? Ne aynı kaldı? Bakalım. Köprüler ve sular.
Hikâyeler değişir.
İnsanın aynı yerde kalmaması ne güzel.
Şimdi neye hazırım, inan ki bilmiyorum. Yine de bulmak, biraz da aramaktır blogcum.
Ve hayat… belki de sadece yoldur.
Samimiyetle,
Şeyma
Yorumlar
Yorum Gönder