Bir Kahve söyleyip iki buçuk saat içtiğim gün

 Sevgili blogcum,

Fırsat bulmuşken yazalım. Çarpıcı şeyler okuyorum. Herkes için çarpıcı şeyler mi emin değilim. Benim için çarpıcı. Yıkıp giden bir sel gibi geliyor. Aslında edebiyatın tatlı deryasında kalmak isterdim sanıyorum. Yine de kafamın içinde oturmayan bazı şeyler vardı. Bu adam ne saçmalıyor diye düşünürken, bu konuda haklı olabilir aslında diye düşünüyorum. Aynı anda kitapları elimden fırlatma hissi ve iyi ki okumuşum hissi oluşuyor. Bu bir beceri mi emin değilim. Zaten insanlar her zaman doğruları söyleyemiyor. İnsanların kendi düşüncelerini salt hakikat gibi paylaşması bana daima ilginç gelmiştir. Kaynak nerede diye sorduğun zaman bir şey söyleyemez. Ben burdan bunu çıkardım. Derin sosyolojik gözlemlerim bunu söylüyor. Melih Tugtağ'ın bir yazısını okudum az önce. Başlık "üçüncü sınıf oyuncuların kanaat önderi olması" Günümüzün dramı da bu. Oyuncular,şarkıcılar, sosyal medya fenomenleri, seyyar satıcılar, şarkıları bilhassa yanlış söyleyiciler, göbek titreticiler, vücudunu kameralar yoluyla sattığı için ahlakına halel gelmeyenler, ailesinin mahremiyetini pazarlayanlar... Hepsi birer kanaat önderi olabilir. Her an. Görünürlük kazanan herkes kendi aklının süzgecinden sadece kendi aklının süzgecinden geçirdiği şeyin doğru olduğundan emin. Şaşırıyorum. 

Gecen twitterda biri tesettürlüler hep açılıyor. Hiç kapananı görmedik, diye post atmış. Çünkü onun çevresinden ibaret dünya. O kadar. Onun çevresi dini hassasiyetlerini kaybediyorsa herkes kaybediyor.

Karşı cephe için de aynı şey geçerli. İçinde olduğunuz şeye dışarı çıkıp bakmak gerekliliği böyle durumlarda hayli elzem demek ki. İyiyi, güzeli, doğruyu savunduğunu iddia edenler nedense azınlık olmaktan derin bir haz duyuyor gibi hissediyorum. Az kişi iyiyiz, biz cennete gideceğiz. Ahlakı tek bir şeye sıkıştırıp cenneti daraltmak yönünde bir gayret var. Hepsi olsa güzel tabi ama güzellikten bir parça taşımak da güzel değil mi? Güzele meyil de güzel değil mi? Güzellik herkese yetmeyecekmiş gibi.

Başarı mesela. Bu dünyada herkese yetecek kadar başarı yok mu? Herkese yetecek kadar değer yok mu? Herkese yetecek kadar saygı yok mu? Eh birazı eksik olabilir. Kabul. Bazı şeyleri de zorla almanız gerekir. Saygı mesela. Benim buna hakkım var demeden insanların veremediği bir şey. İnsan çirkin yanlarını yaş alınca fark ediyor. Ve daha çok da güzel yanlarını. Bedavadan saygı vermek, sana verilecek saygıyı da azaltıyor mesela. Çok ilginç değil mi? Sen adama naziksin, kişi sen naziksin diye hakkını gasp ediyor. Unvanına saygısız davranıyor falan. Umrumda mı hiç değil. Ben kendimi gösterir ve yoluma bakarım. Şüphesiz benim zerre hakkım kimsede kalacak değil. Ben buna en derinden iman ediyorum. 

Size iyiye, güzele yöneltecek, kötülükten uzak tutacak şeyler lazım hayatınızda. Kuzey yıldızı. Karınca yuvası. Ağaçların yosunlu tarafı. İnsanın hayatında bu bir dost olabilir, bir yoldaş olabilir, bir abla bir ağabey olabilir. Hatta kitaplar bile olabilir. Saadettin Ökten güzel insanları bulamıyorsanız kitaplarını okuyun, o da onlarla beraber olmaktır demişti bir konuşmasında. Öyledir. Ortalamayı yükselten de en çok bu kimselerdir. 

Sana gelince hayatında korkarak atamadığın her adımdan pişman oldun. Tekrarını yaşamaktan korkmadığın tek şey pişman olmak mı? Kuyudan sana uzanan ellere tutun. Uzaktan sana seslenen sesleri işit. Hayat sana devamlı işaretler gönderirken bu işaretleri gör. Yüz kere, bin kere, milyon kere...  Bir köre yeşil ışık bir şey ifade etmez elbette biliyorum. Yine de söylemekten kendimi geri alamıyorum. Geçebiliyorken geç. 

Sevgilerimle...

Şeyma

Yorumlar

Popüler Yayınlar