You can't be everybody's cup of tea
Selam blogcum,
Öncelikle bayramımız mübarek olsun, diyorum.
Bu bayram yalnızım. Aa ne kadar da şaşırtıcı. Şaka bir yana şu iki gün kendime geldim. Silkelendim. İyiye işaret.
Neyse bugün biraz okumalara vakit ayırmak istedim. Fatma Bayram'ın Bir Vaize'nin Günlüğü kitabını okuyorum. Bu kadını ben hep kendini beğenmiş biri olarak hayal etmiştim. Popülaritesi yüksek olan herkese bakış açım bu genelde. Kitabı da aldım ama rafta duruyor elim bir türlü gitmiyor. Sonra Ankara'dan Kayseri'ye dönerken podcastlerini dinledim bir iki. Allah Allah ne güzel anlatıyor, bu kadın işinde başarılı dedim. Sonra kitlenmiş okuma durumum açılınca buna elim gitti. Samimi bir dil. İnsanların samimiyetine bir çırpıda inanan Şeyma saftirikliği de olsa ben sevdim bu kadını. Epey sevdim hem de. Helal olsun dedim. Bazı hususlar üzdü mü üzdü. Elimizde olmayan şeyler. Nispet yapmak için yapmıyordur muhtemelen. Aile hayatı falan değişik. Analiz işinde biraz ileriye geçtim gibi geliyor. Kadının içini parçalayan ama üstünkörü geçtiği cümleleri görüyorum. Yine de samimi. Hayatın içine karışmış biri. Bu kadar meşguliyet zaruriyet mi bir kaçış mı? Gerçi 3 çocukla herkes her an meşgul olur muhtemelen. Şimdi epey yaş almış olmalı. 2007 yazılarını falan okuyordum en son. Yine de kendini parçalamak şart mı? Nefes aldığım aralar olmasa ne yapardım bilmiyorum. Allah'ım gerçekten yalnızlığa bir nefes kadar ihtiyaç duyan tek kişi ben olamam. Koştur koştur yaşamak bana yaşamak gibi gelmiyor. Arada evet koşturalım ama genel ritmimiz sakin olsa olmaz mı?
Akşam yemeğini düşünürken kapı çaldı. Ev sahibim olan komşum yemek getirmiş. Ama nasıl yemek? Çorbasından tatlısına. Teşekkür ettim falan ama cidden her seferinde şok geçiriyorum. Böyle iyi insanlar var işte. Acaba ben de bir gün yalnız insanlara üç beş çeşit yemek götürecek kadar maharetli ve cömert olabilecek miyim? Cömert kolay ama maharet kısmı nanay. Ben yemeklerimi kendi yiyen biri olduğum için birilerine yemek yedirmek beni hep germiştir. Bir de ergen bekar insanlar yemek yapabiliyor musun falan diye sorunca cinnet geçiririm. Zıkkımın kökünü ye, diyesim gelir. Sevdiğime tabi yemek yaparım ama yemek yaptığım için sevilme düşüncesi beni delirtir. Başka şeylerde de aynı şekilde. Takla atabiliyorum beni sev demek gibi. Adamlardan soğumak için valla bahane aramıyorum. Ama kültürle dolusun, türlü çeşit şeyi merak ediyor, yaşıyor, deneyimliyor, konuşabiliyorsun. Adamın sorduğu soru, yemek yöpöbölöyör muyum? Zıkkım ye.
Kapıyı açınca komşum şaşırdı. Ben full giyinmişim. Ev halimi bildiği için anormal geliyor tabi kadına. Bayramlara özel ben sabahın köründe giyinirim. Ama giyinmek nasil giyinmek. Şalından, çorabına, bazen yeniyse ayakkabısına kadar. Evde en erken giyinip, en geç ev haline dönen ben olurum. Bayramlaştıgım üç beş kişiyle de en güzel halimle bayramlaştım fena mı oldu. Bayramsa hakkını veririm kardeşim. Keşke bayram namazına da gitseydim. Bir de çocuklara hediye hazırlasaydım. Bunları yapılacaklar arasına koydum. Allah'tan nasip etmesini dilerim.
Bir de Anna Karenina'ya başladım. Klasiklerle aramı böyle böyle düzelteceğim galiba. Gayet güzel başladı. Allah'ım nazarlardan saklasın, amin.
Evi de temizlemedim valla yalan atacak değilim. İçim de fevkalade rahat. Zaten peyderpey bu ev temizleniyor. Bana gelen yok giden yok, canımı böyle şeylere sıkacak veyahut boyle şeylerle övünecek zamanı da geçtim. Kocaman büyük mevsim temizlikleri, bayram temizlikleri bilmem neler yapmadan 4-5 yıldır hayatta kaldım. Ölünmüyor kesin bilgi. Sana temizliğimi ispat etmek zorunda da değilim.
Yani öyle. Sevgili adaşım Şeyma Subaşı'nın da dediği üzere, "pizza değilsin herkesi mutlu edemezsin." diyor, bu mükemmel alıntımla yazıma son veriyorum.
İyi bayramlar...
Şeyma
İyi bayramlar ...
YanıtlaSil