Arıların Ayakları

 Sevgili blogcum,


Ben "bitti" demeden bitmiyor fakat ben "bitti" deyince de bitmiyormuş, anladım. Bulaşıkları bitirdim sanırken bir bakıyorsunuz, masada birkaç tabak, ocakta bir tencere, odalarda türlü çeşit bardaklar… Çamaşırları makineye atmışsınız, kafanız rahatlamış; ama banyoya gidince görüyorsunuz ki sepetin arkasına düşmüş üç beş parça kıyafet gözünüzün içine bakıyor.

Toplayıp yıkıyorum habire. Yeniden ve yeniden… Ben de işte böyle böyle toparlanıyorum.


Bir etkinlikte tanıştığım bir kadın gönderime, “Ben Anna Karenina’yı ortaokulda okudum,” diye yorum yazmış. E yani? İstediğim kişinin yanına oturamadım diye ağlarken Anna Karenina’yı anlayabileceğimi pek sanmıyorum.


Kendime başka eğlenceler buldum. Teselli edildim, övüldüm, kucaklandım. Epeydir de ağlamıyorum. Bu, iyiye işaret.


Bir programda bir amca, arıların ayakları suya değmesin diye dağlardan yosun topluyordu. Araştırdım; arılar su içerken dengesini kaybedip düşebiliyorlarmış. Yosunlar hem suyu tutuyor hem de konacak bir alan sağlıyormuş. Aklıma ne geldi biliyor musun? Mini minicik arıları bir insana bu kadar düşündürten Allah, beni de düşünecek birkaç kişi elbet yaratmıştır. Kaldı ki, "kendi sevse yeter" diyecek bir engin ruh da bahşedebilir bana.

Dünya bana ağır geliyor Allah’ım, Sen beni bu insanların ellerine bırakma.


İnsan, insanın aynasıdır. Duvarlara bakmayı bıraktım. Duvarlarla konuşmayı da. Böylesi daha iyi, hepimiz için. Olgun bir yetişkin gibi, bedelini ödemeyi göze alarak atıyorum adımlarımı. Tesadüfi değil; bilinçle yürüyorum. Fevri olduğum zamanlarım olmuştu ama en son ne zamandı, inan hatırlamıyorum. Kendimin yanında kalmaya kararlıyım.


Canınız biraz sıkılacak. Çünkü ben buyum. Değişemem. Eğilemem. Henüz bulmuşken kendimi, kendimden vazgeçemem.


Samimiyetle,

Şeyma


Yorumlar

  1. Ana Karenina olayındaki gibi en küçük şeyden kendine pay çıkarmak ve yarışa girmek isteyen insanlar yorucu gerçekten. Muhatap olunmasa bile yorucu.
    Arı paragrafı duygusaldı. Yani amcanın yaptığı, tatlı :) Ben de bunu düşünüyorum. Artık daha sık düşünüyorum. Üzgünüm, arılar değil düşündüğüm. Kendimi düşünüyorum. Acaba şu koca dünyada biri var mı beni düşünecek, değer verecek ve sevecek diye. Bu işler başta abartma, yeme kendi içini ile başlıyor... sonra, yoksaaa ile devam ediyor. Kendimi koca dünyadaki yalnız bir ada gibi hissediyorum. Belki de sahiden öyleyimdir. İleride birisi olsa bile, nihayet bir sıfatla yaşamıma girse bile, sanırım çok geç olacak. Şimdi bile geç olmuş olabilir. İçim koca bir çöl olmuş fark etmeden. Galiba bir ada bile değilim.
    Neden yazdım bilmiyorum. Bazen bloglarda dolanırken kendimden parçalar gördüğümde böyle tutmuşken bırakmıyorum işte. Lafı biraz da kendime döndürüyorum. Hepsi yalnızlıktan kusura bakmayın. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yani komik bir taraftan da ne desen bilemiyorsun :) Hepimiz yalnızız ki bir sıfatla yanımıza biri gelse bile yalnız hissettiğimiz zamanlarımız olacak. Bazen de yalnız kalmak isteyeceğiz. Geç olmadan meselesini bilemiyorum ya. Ben şimdiki halimle daha iyiyim ve karşımdaki kişi de oyle olur diye umuyorum. Allah in bana merhametli olacagina iman ediyorum,hep oyleydi. Beni zayi etmeyeceğine yürekten inanıyorum. Ömür dediğin bitecek bir şey sonuçta. Ben de böyleyim işte. Ne kusuru beraber yalnız olduk bir kaç dakikalığina fena mı? :)

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar