Ondört Şubat

 Sevgili blogcum,

Armut seni seviyor diye sen de armutu sevmek zorunda mısın? Hayır değilsin. Ayrıca armudun sevgisi de sevgi mi? Armut kendisi olmayan biriyken nasıl sevebilir? Armutlar çok sıkıcı. Armutların kendilerini bulmalarını diliyorum. Bir ihtiyaca binaen değil de gerçekten hiçbir şey yokken hayat öyle yalnız da güzelken sevilebileceğini görsünler. Biri onlara muhtaçlık bağıyla bağlıyken sevilmek gerçek de olsa bazı zamanlarda üzücü bir hal alıyor çünkü. İşin ucu zalimliğe kadar varıyor. Armutları içlerindeki zalim potansiyeline bakmaya davet ediyorum. Bir zamanlar ben de armudun karşısında olan biriydim. İhtiyaçlarımı giderecek armutlar arardım. Bulurdum da daha çok hemcinslerim olurlardı. Benim ihtiyaçlarımı gidermek onların da hoşuna giderdi. Çünkü onların da eksik yanı buydu. İşe yarama hissini istiyorlardı.  Biri bensiz yapamıyor hissini. Aynı kalamadığım için bir süre sonra rahatlarını bozuyordum. Sonra kopuyorduk. Öyle bir döngü. Sonra yine aynı kalamadığım için (elhamdülillah) bu döngüden tamamıyla çıktım.

Armut olmak da ayıp değil bir şey diyemem tercih. Ben o cepheden çekildim. Şimdi bulunduğum yeri seviyorum. Tahir olmak da ayıp değil evet Zühre olmak da? İkisi birden bile olabilirim. Yine de fazla şov yapmayayım yağmurlu bir gün. Öyle yorulmuşum ki işten ağlaya ağlaya dönüyorum. Duygu yorgunluğu. Kulağımda müthiş acıklı bir türkü. Türküler beni ağlatır da biraz. Soğuk rüzgar da gözlerimi yaşartıyor. İkisini birbirine bahane ediyorum. Oversharing i  beşle,on beşle, yirmi beşle çarpıyorum. Yalnızken mutlu olunur mu diye bir podcast dinliyorum. Olunurmuş öyle diyor. Sanki bilmiyorum. Konuşan benden genç. Biraz içerliyorum. 

Bugün kendime müthişli bir şey aldım. O yüzden morallerimi bir tık yukarı çekiyorum. Ulen kapitalist dünya bizi de düşürdün tuzağına diyerek vicdanımı rahatlatmaya çalışıyorum. Pek işe yaramıyor. Amaan ölürüz ki zaten diyorum. Ölüm var ölüm ey ahali diyorum. Kendime diyorum.Napayım?

Sonra sonra biraz vakit geçer gibi oluyor. Çamaşırları katlıyorum. O kadar da zor değilmiş diyorum. Biraz zormuş ama. Yok ya bayağı zormuş. Yoruldum diyorum. Sonra gene konuştuklarım aklıma geliyor. Bu defa saçma bulmuyorum. Olabilirdi de ama umrumda değil. Sonuçta iletişim karşılıklı bir eylemdir blogcum çok da kafama takmıyorum. 

Sana öyle bakarken düşünüyorum. Acaba boşuna mı adım atıyorum. Olabilir. Yine de her adım insana bir şeyler öğretir. İçimde kalmasın. Hayat bazen sana bir şeyleri başka yollarla da öğretir. Kafamı çevirip gidebilirim. Yapamayacağım iş değil. Büyüklük taslamak için yazmıyorum ki bunca yazıyı ben. Acizim. Çırpınıyorum.  Hayat biraz böyle. Batmamak için nefesimi içimde tutmaya çalışıyorum. Bazen sabit kalıyorum ama bazen çalkalanıyorum. 

İlk defa yazdıklarımdan utanmıyorum. Hani kötü bir şey yazdığımdan değil. Hissettiklerimden de utanıyormuşum meğer ben. Halbuki onlar benim elimde değil. Düşündüklerim bile ne kadar benim bilemiyorum. Hislerime düşmanmışçasına acımasızca davranmayı bırakmak istiyorum. Kendime ettiğim bu zulmü çekip bir hamlede çıkaramıyorum içimden. Her şey adım adım. Güzel yoldaşlarım var. Daha güzelleri de olsun ve çoğalsınlar diye dua ediyorum.   

Öyle işte. 

Geldim gidiyorum.

Sevgiyle...

Yorumlar

Popüler Yayınlar